5K4g0. Vird tesbihi vird çekerken kullanılan tahtadan yapılma yüzlük tesbihlere vird tesbihi denir. Tahtadan yapılması ve yüzlük olması kendisini diğer tesbihlerden ayırmaktadır. Bunlar genel bir vird tesbihinde bulunması gereken özelliklerdir. Fakat virdi aldığınız vekile sormanız ve onun talimatları hususunda vird tesbihi almanız daha uygun olmasının sebebi uzun müddetçe zikir çekme sonrasında elde herhangi bir aşınma ve ağrı yapmamasından dolayıdır. Genelde virdler bir saat sürdüğü için tahta olması büyük bir avantaj olmaktadır. Aksi taktirde elde çıkan ağrılar ve şişmeler den dolayı virden soğma ve bırakma tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Çünkü diğer tesbihler tahta tesbihin verdiği rahatlığı beraber tahta tesbih hafif olması sebebiyle bununla zikir çekmek akıcı olmaktadır. Bu akıcılık sayesinde kişinin virde olan şevki artmakta ve bir an önce artırma isteği duymaktadır. Tabi her işte olduğu gibi bu işte sabır ve istikrar gerektiren bir iştir. Kendine talimat veren vekil kaç zaman boyunca ne kadar çekeceğini söylediyse buna harfi harfine uyulmalıdır. Kişinin kendi kafasına göre zikir çekmesi faydadan çok zarar getirir. Bu iş tam olarak kendini doktor sanan birinin kafasına göre ilaç yazmasına benzemektedir. Aynı şekilde doktorun yazdığı ilaçları beğenmeyip değiştirmeye de benzer. Vird Tesbihi Nasıl Tutulur ve Çekilir? Vird tesbihi tutarken genelde yapılan bir çok hata vardır. Çoğu insan bu hataları göz ardı etmekte ve fazla dikkat etmemektedir. Fakat bunlara dikkat etmek vird çekerken ki gafleti atmakta olup rahat bir zikir deneyimi tesbihi öncelikle tahmin edileceği üzere sağ elle tutulur. Her işte olduğu gibi bu işte sağ el ile yapılmaktadır. Çünkü bu gibi ibadetler nafile ibadet olduğu için Kuran’a ve sünnete bakılarak yapılmaktadır. Sağ elin baş ve orta parmağının uçlarını arasına tesbihi alarak birleştirilir. Daha sonra bu birleştirilen iki uç dik bir şekilde kalbin dört parmak altına yerleştirilir. Diğer parmakları sıkmadan rahatça bırakıp işaret parmağı ile tesbih taneleri çekilerek vird başında da dediğim gibi bunlar genel olarak uyulması gereken kurallardır. Fakat yerine göre farklılık gösterebilir. Bu sebeple virdi aldığınız yerden nasıl çekileceğine dair talimat almanız en uygun olanı olacaktır. Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için Vird Nedir & Nasıl Çekilir? Vird Çekmek Hakkında 6 Husus! adlı makalemi okuyabilirsiniz.
Vird Ne Demektir? Hatme/Hatim Ne Demektir? Nakşibendilik yolunda vird, günlük ders olarak yapılan zikirdir. Bu ders, müridin kalbindeki manevi hastalıkları yok etmesi için verilir. Vird, kişiye özel verilen zikir dersidir. 24 saat içinde bir defa yapılır. En azı 5000 defa kalp üzerinde Allah adı zikredilir. sonrası kadar “letaif zikri” adı verilir. Bundan sonra da nefiy ve ispat kelime-i tevhid zikri adıyla zikir yapılır. Vird, kalpten Allah’ı zikretmenin adıdır. İzin Alarak Vird Çekmenin Önemi Vird dersine, sofiler arasında “tesbih çekmek” adı da verilir. İnsan kendi başına tesbih çekse beklenen faydayı göremez. Hatta zarar bile görebilir. Bu yola girmeden önce veya girdikten sonra kendi başına hareket ederek, usulüne uygun davranmayan bazı müridlere şeytan musallat olmuş olabilir. Ancak kamil bir mürşidin izniyle ve usulüne göre yapılan zikirde bu duruma rastlanmaz. Vird ve varidat, aynı kökten türetilmiş Arapça iki kelimedir. Varidat, kalbe gelen ilham ve manevi feyizler demektir. Çünkü mürşid-i kamil, müridine zikir dersi verirken telkin zikirden meydana gelen varidatı da bilir. Mürşid-i kamil, mürid nasıl zikretmesi gerekiyorsa ona göre ders verir. İnsanın manen kaldırabileceği kadar ders verir. O zaman mürid zarar görmez. Yoksa kişi, kendi başına istediği yapmaya kalkarsa faydadan çok zararını görebilir. “Vird tedavi etmelidir. Eğer mürid, virdini tamamladıktan sonra, Ben bu günahkar halimle Allah’ı zikretmeye ehil değilim. Eğer kurban, sen himmet etmezsen, bu zikir Allah katında makbul bir zikir olmaz’ diye düşünürse işte bu acizlik hali, Allah Teala’nın çok daha hoşuna gider. Bu, şaka değil, oyun değil, belki de müridin Allah katında en makbul amelidir.” Gavs-ı Sani hazretleri yolun büyüklerinden Gavs-ı Bilvanisi hazretleri bir sohbetinde, “Bir kimse, mürşidinden habersiz kere tesbih çekse, bir kimse de mürşidinden talimat alarak yine 5000 defa tesbih çekse, 5000 defa tesbih çeken daha fazla istifade etmiş olur” buyurmuştur. Çünkü vird-den maksat, kalbin manevi olarak çalışmasıdır. Sûfi, kalp virdini çekerek letaiflerinin harekete geçmesini sağlamış olur. Letaif Ne Demektir? Letaif, “insan bedeninde yer alan bazı zikir merkezleredir. Bu merkezler sayesinde insan bedeni zikreder hale gelir. Çünkü her insan bedeni toprak, su, hava, ateş ve nefisten meydana gelir. Bunlar yaratılmış maddi alemden birer parçadır. Onun için bunlara “halk alemi” denir. Diğer beş özellik daha vardır ki bunlar kalp, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunlara da “emir alemi” denir. Emir aleminin maddi bir şekli yoktur. Yüce Allah insanı, bu on özelliği ile yaratmıştır. İnsandan kemal/manevi olgunluk istenmektedir. İnsan bedeninde emir aleminin letaif yerleri şöyledir Sol memenin dört parmak altı, kalptir. Sağ memenin dört parmak altı ruh letaifinin yeridir. Sol memenin iki parmak üstü de sır letaifinin, sağ memenin iki parmak üstü ise hafi letaifinin yeridir. Göğüs kafesinin üst ucu yani gırtlak çukurunun olduğu yer de ahfa yeridir. Nefsi letaifi iki kaşın orta yeridir. Bütün letaiflerin merkezi kalptir. İnsan bir mürşidin nazarını alınca, içindeki nefsin gücü azalmış; yani nefis felç olmuş gibi olur. İki kaşımız arasında bulunan nefsin başı ile iki kürek kemiği arasında yer alan nefsin ayakları toparlanmaya başlar. Etkileri azalır. O zaman letaifler yükselmeye başlar. Nefis de onlara tabi olur. Bu sayede nefsin kötü sıfatı değişmeye başlar. Virdin Faydası Bu yolda, ömründe doğru dürüst bir ibadet yapmamış, kötülüklerin hepsini işlemiş, tesbihini de samimiyetle ilk çektiği gün, bütün eşyanın zikrini duymaya başlamış kişiler vardır. Bundan daha güzel olanı şudur; bu yolda, Rabbül aleminin aşk ve muhabbeti, zikir ile kalpte nasıl devamlı tutulacağı öğretilir. Vird çekerken mürid, lisan-ı hal ile, “Göklerin ve yerin Rabb i kimdir?” Ra’d 13/16 buyuran Rabbimiz’e, “Allah’tır” diyerek cevap vermiş olur. Zira kalbimiz, yüce Allah’ın evidir. Biz de ayette geçtiği gibi, “De ki, Allah” Ra’d 13/16 sırrınca, “Allah” diyerek bu evin kapı tokmağını vurmuş oluruz. Virdin Temel Özelliği Kalp Allah’tan başka her şeyi unutursa, gerçek kulluğun gereği olan her şey kendiliğinden kalbe dolar. Çünkü kalp görülmeyen, tutulmayan bir şeydir, yani madde değildir, yer kaplamaz. Ancak yürek dediğimiz et parçası farklıdır. Tasavvuf, kalbin ıslah edilmesiyle ilgilenir. Kalbin yürekle ilgili olan kısmı, aklın beyin ile olan ilgisine benzer. Mesela bir şişeye hava sokmak için uğraşmak gerekmez. Şişedeki sıvıyı boşaltmak yeterlidir. Şişedeki sıvı boşaltılınca hava da kendiliğinden içeri girer. Kalp de buna benzer. Mahlûkların sevgisi hatta düşünceleri kalpten çıkarılınca oraya Allah sevgisi, nuru, feyzi, marifeti kendiliğinden girer. Onun için bu yolun büyükleri virde, gizli zikir özelliği ile bakmışlardır. Çünkü zikir gizli olarak yapıldığı zaman pek çok kalbi hastalıktan kişiyi kurtarır, ıslah eder. Mesela sadat-ı kiram efendilerimiz vird esnasında, “Vesvese gelirse onu kovmaya çalışmayın. Zira aslında vesvesenin bir zararı yoktur. Siz vesveseye hiç aldırış etmeyin, ona itibar etmeyin ve düşünmeyin. Onunla alakadar olup durmayın. Fakat virdi çekmeye devam edin. Çünkü vird çekmeye devam ederseniz, zikrin nuru meydana gelir ve bu nur kalbe tesir eder” buyurmuşlardır. Çünkü insanın kalbine tesir eden kelimeler değil, onun içindeki nurdur. Kalbe nur girdi mi vesvese de kaybolur. Bu sebeple mürid, virdi çekmek için gösterdiği gayretten dolayı vesvese geldiğini bilmelidir. Sevgili Peygamberimiz SAV buyurmuş “İnsanı korumakla görevli hafaza meleklerinin işitmediği gizli zikir, onların işittiği açık zikirden yetmiş kat daha faziletlidir.” Vird Ne Zaman Çekilir? Virde başlama ve bitirme saati çok önemlidir. Mürid bir vakti sabah, öğlen, ikindi, yatsı belirleyip ona niyet ederek kendine o vakti adet edinmelidir. Bu kimse arada bir uyuyakalmış, hasta olmuş, ve benzeri belirlediği vakte riayet edemezse bir şey olmaz. Efdal olan imsaktan imsağadır. Vird dersi yirmi dört saat içinde tamamlanır. Yukarıda söylediğimiz gibi başlangıç saati ile bitirme saatini herkes kendi durumuna göre ayarlayabilir. Malum; oruç tutarken imsak vakti girince, eski gün de bitmiş oluyor. İmsak vakti başladığında nasıl ki yemek ve içmek sona eriyorsa; aynen bunun gibi, virde başladığımız saatten yirmi dört saat sonrasına kadar zikir yapabiliriz. Ancak 24 saat bitince, yeni günün vazifesi başlamış olur. Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri buyurdu “Virde sabah ve akşam vakti arasında herhangi bir vakit tahsis edilmesi gerekir. Çünkü bu güneşin doğuşu ile batışı vaktinde ve ikisi arasındaki zamanı ihya etmek, bu yolun büyüklerine göre en mühim işlerdendir. Hatta büyükler bu işi, tarikatta farz kılınmış namaz gibi önemli görmüşlerdir.” Vird Nasıl Çekilir? Vird tesbih ile çekilir. tesbihi sağ elimize alırız. Daha önce letaifte tarif ettiğimiz şekilde kalbimizin hemen alt kısmına elimizi koyup dilimizi damağa yapıştırarak her bir tesbih tanesini “kalbimizden” Allah Allah diyerek çeviririz. Bunu söylerken dilimizin damağımıza yapışık olmasına dikkat ederiz. İçimizden söylediğimiz Allah kelimesinin manasını düşünürüz. Kalbin illa o kelimeyi söyleyip söylememesi mühim değildir. O mananın kalbe yerleşmesi lazımdır. Burada kıymetli olan, kalbin her seferde atışına uygun olarak “Allah… Allah…” demesi değildir. Asıl önemli olan, “Allah” manasının kalbe yerleşmesidir. Bu mana kalbe yerleşince, kalbin devamlı Allah’ı hatırlama kabiliyeti ortaya çıkmış olur. Mananın kalbe yerleşmesinin anlamı şudur Diyelim ki yalnız kalbin atışı ile beraber olarak Allah kelimesi söylenmiş olsa; normal bir kalp dakikada altmış kere atar. Biz de dakikada altmış kere “Allah… Allah…” demiş oluruz. Ama mana oraya yerleşirse kesintisiz binlerce kere “Allah… Allah…” diye zikir meydana gelir. Onun için biz, yalnız kelimenin manasını düşünüp bu manayı kalbe yerleştirmeye gayret ederiz. İnsan o manayı kalbe yerleştirdiği zaman artık o kelimeyi söyleyince artık kelimenin anlamına takılıp kalmaz. Peki, “Allah” kelimesinin manası kalbe yerleşince ne olur? İşte o zaman Peygamber Efendimiz’in SAV tarif ettiği “ihsan makamı” elde edilmiş olur. İhsan makamına ulaşan kişi, sanki devamlı Allah Teala’yı görür gibi yaşamaya çalışır. “Mürşidin sureti, göz önüne gelmediğinde rabıta yaparken acele etmeyin. Virdin başında ve sonunda mürşidin sureti göz önüne gelmese de rabıta yapmak gerekir; işlediğin günahı düşün.” Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri İnsana Ne Kazandırır? Bu yolun büyükleri, kalbi, boş bir kaba benzetirler “İnsan, bir kamil mürşide tabi olmadan önce nefis, bu kabın içerisine dünya düşüncesini ve sevgisini doldurur. Halbuki Rabbü’l-alemin kalbi, kendi sevgisinin ve zikrinin doldurulması için yaratmıştır. Aksi halde nefis, insan kalbini yaratılış gayesinden başka şeyler için kullanmaya başlar.” İşte sadat-ı kiram, kalpteki yaratılış gayesine uygun olmayan, işe yaramaz şeyleri kalpten çıkarırlar. Onların yerine Allah Teala’nın sevgisinin, zikrinin kalbe yerleşmesi için bize bir usul gösterirler. “Zikir çekmeyen gerçek manada Nakşibendi olamaz.” Gavs-ı Sani hazretleri Bu vird dediğimiz tesbih çekme işi, kalpteki dünya sevgisini yavaş yavaş çıkartır. Yerine Allah Teala’nın gerçek sevgisini koymaya başlar. Kalp zikri tamam olunca da letaiflere geçilir. Tesbih bu sefer letaifler vücudun manevi zikir merkezleri üzerinde çekilir. Letaif zikri çekenler de tesbih çeker. Nihayet letaif zikri de bir müddet sonra biter. Kalp zikri dediğimiz ders, maksat hasıl oluncaya kadar devam eder. Netice manevi hastalıklardan kurtulmaya bağlıdır. Hastalıklar geçince ne olur? Mürid de insan-ı kamil olur, eğer ilmi icazeti varsa insanlara irşad etme izni verilir. Kamil mürşidler, evliyalar mutlaka bu safhalardan geçmişlerdir. Bu makamları geçen kişilere, dışarıdan baktığınızda bir değişiklik göremezsiniz. Onun için insan, evliyayı karşısında görse hemen ayırt edemez. Çünkü değişiklik içeride kalpte olur. Değişiklik içte olduğu için insan dışarıdan bakmakla bir şey anlamaz. Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri buyurdu “Yüce Allah bir kimseye, fazilet ve ihsanıyla bu yola girmeyi, bir şeyhi sevmeyi, ilahi muhabbetten içirmek suretiyle iyilikte bulunmuş olsa, bu yolun büyükleri, o kişide ihlas, muhabbet ve teslimiyet meydana gelmesi için bu halin peşinden vird dersi verirler.”Sadat-ı kiram efendilerimiz, kalplerdeki hastalıklardan bizi kurtaracak manevi doktorlardır. Doktorun verdiği reçeteyi takip etmek lazımdır. İnsan kendi aklına göre günde şu kadar Kur’an okursam, şu kadar salavat çekersem, şöyle yaparsam şöyle sevap olur, böyle sevap olur, diyerek bu seviyeye gelemez. Çünkü bunların bizi nasıl tedavi edip etmeyeceğini bilmiyoruz? Hangisi yapılırsa daha faydalı olur, biliyor muyuz? İlacın dozunu doktor biliyor, doktorun dediğini yapmak gerekir. Peki, bizler Allah’tan haşa uzak mıyız? Elbette değiliz; zira müslümanız. Burada anlatmak istediğimiz, Müslümanlığın değerinin nasıl artacağıdır. Çünkü Allah Teala her zaman kullarına yakındır. Ama biz, Allah’a yakınlaşmıyoruz. O devamlı bizim yanımızda olduğu halde biz O’nu her zaman hatırlamıyoruz. Niye? İçimizdeki manevi hastalıklardan … Halbuki insanın asli görevi, Allah’ı her zaman hatırlamak ve anmaktır. Gavs-ı Sani hazretleri buyurdu “Gönlün gıdası zikirdir. Günahlar, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse, yüce Allah’ın zikrine devam etmelidir. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş oluyorlar. Şeytanı kuvvetli olanın da dini zayıf oluyor.”Mürid vird çekmeye başlayınca, daha önceden bedenimizi kendi bildiği gibi çekip çeviren nefis, bu defa zayıflamaya başlar, yalnız kalır. Bedenin organları da ibadet etmekten zevk alır. Çünkü “halk alemi”nden olan nefis, “emir alemi”nden olan kalp karşısında mağlup olmuş ve onun emrine girmiş olur. Onun için de beden ibadet etmekten haz duymaya başlar. Bu yüzden vird çok önemlidir. Gavs-ı Hizani hazretleri buyurdu “Nafile amelleri, kamil bir mürşidden izin almadan kimse yapmasın. Eğer kamil bir şeyh bulamaz ise o zaman istifade etsin.” Hamdolsun alemlerin Rabb’ine, Salat ve selam O’nun Habib-i Ekremi’ne, aline ve ashabına … Ahmet ÇAĞIL & Mehmet ILDIRARVird Ne Demektir Antika ve Porselen Tamiri Antika Hastanesi Gelen Arama KayıtlarıTarikat dersinde 5000 kac dakikada yapılmalıdır
Gafletsiz vird nasıl çekilir? Gün içerisinde kişin aklına ne kadar Allah geliyorsa o kadar kişi virdini gafletsiz olarak çeker. Ama gün boyunca dünyalık ile uğraşan kişinin virdini gaflet ile çekmesi normaldir. Fakat gafletle de dahi olsa vird çekilmeli ve bırakılmamalıdır. Çünkü nefis hiç bir zaman zikir çekmeyi istemeyecektir. Onun için zorla çekmek lazımdır. Böylelikle zamanla o da alışacaktır. Bu alışma sürecinin evreleri bulunmakta olup en zoru ilk 30 gün sürecidir. Bu süreci aşan 4 ay kendini zorlamalı ve virde devam etmelidir. 4 aydan sonra en azından ilk günkünden daha rahat olacaktır. Sonrasında her geçen zaman zikrin tesirlerini yavaş yavaş görmeye başlayacaktır. Bu tesirleri merak ettiyseniz eğer zikrin faydaları nelerdir başlıklı yazımı okuyabilir sonrasında da zikir çekmenin fazileti nelerdir adlı yazıma geçebilir ve bu hususta detaylı bir bilgiye sahip kadar anlattıklarımıza göre gafletsiz vird çekebilmek için iki şey önemlidir. Birincisi gün içerisinde sürekli Allah’ı zikreder halde olmak. Örneğin yemek yerken, tuvalete girerken, çalışırken ve dinlenirken. Yani kısacası her zaman İkincisi kendimizi vird çekmeye zorlamalı ve gafletle dahi olsa virdimizi hiç bir zaman çekmemezlik yapmamalıyız. Eğer tek seferde çekmek zor geliyorsa virdinizi gün içerisinde üçe, dörde, beşe veya daha fazlaya bölebilirsiniz. Zaten büyükler bölerek çekmenin tek seferde çekmekten daha faziletli olduğunu dışında helal yemek, yalan söylememek, gıybet, dedikodu vb. büyük küçük her türlü günahtan kaçınmak gereklidir. Özellikle haram yemenin ve haram işlemenin gafletsiz vird çekememek üzerinde büyük etkisi vardır. Bu yüzden kişi zaman zaman kendini gözden geçirmeli ve bu anlattığım hususların kendisinde olup olmadığını kontrol etmelidir. Bu kontrolü de ahlak ve alışkanlık haline getirip sürekli yapması insan çokça hata yaptığı gibi çokça tövbe etmesini de bilmelidir. Nitekim Efendimiz ﷺ günde 70 kez tövbe ettiğini ve sıkça edilmesi gerektiğini de tavsiye etmiştir. Son olarak vird çekerken başka şeyleri düşünmemizde gafletsiz çekmemizi engelliyor olabilir. Bu sebeple vird çekerken ne düşünmeliyiz başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim. Böylelikle inşallah gereksiz düşüncelerden kurtulur ve gafletsiz bir şekilde vird çekebilirsiniz.
Kurtuluş zikre bağlı Sadat-ı Kiram efendilerimiz, insanın ibadetinin kabul olabilmesi için evvela onun içindeki nefsi, kötü sıfatlardan arındırıp temizlemek istiyor. Çünkü nefiste kötü sıfatlar oldukça ibadetler kabul olmuyor. İbadetlerin kabul olmasındaki ikinci şart ise ihlastır. İhlas olmazsa ibadetler yine kabul olmuyor. İşte tasavvuf, insana bunları vermeye çalışıyor. Nefsi terbiye etmeye, ihlası kazandırmaya çalışıyor. Nefsi terbiye etmek için de kamil bir mürşidin nazarı, sohbeti, bir de vird dediğimiz zikir dersi lazımdır. İhlası kazanmak için de muhabbet; mürşidin muhabbeti lazım.. Mürşidin muhabbeti için de sohbet, ziyaret ve yine vird dersi gerekir. İşte bakın vird ikisinde de birleşmiş oldu. Vird bir taraftan ihlası kazanmak için muhabbetin artmasına fayda veriyor, öteki taraftan nefsin terbiyesine ve letaiflerin tekamül etmesine sebep oluyor. Sofî için kıymetli olan da kalp zikridir. Büyüklerimiz bu yolda ibadetleri sınıflandırmışlardır. Başlangıçta amelinde ihlası kazanmamış, nefsi terbiye olmamış kişilere tavsiye ettikleri ibadetler; rabıta, vird, hatme ve sohbet olmuştur. Sadatlar bu derslerin üzerinde çok durmuşlardır. Bizden de öncelikle bunları yapmamızı istemişlerdir. Çünkü bize gelecek fayda bu ameller sayesindedir. Bu ibadetleri yaptıktan sonra, artık Kur’an da okunsa, namaz da kılınsa, ne yapılırsa yapılsın hepsinden azamî derecede istifade edilir. Bu sebeple sevap kazanma derdinden kurtulmak ve vird derslerine bir an önce başlamak ve tamamlamak gerekiyor. Ehl-i sünnet denilen doğru yolun alimlerinin bildirdiklerine uygun olarak itikadı düzelttikten sonra, ibadetleri yapmakla beraber, kalbi Allah Teala’nın zikri ile de süslemelidir. Tasavvuf yolunun büyüklerinden alınan vazifeyi sık sık tekrarlamalıdır. Bu büyüklerin yolunda, sonda ele geçecek olanlar başlangıçta yerleştirilmiştir. Bunların bağları, başkalarının bağlarından çok daha üstündür. Kısa görüşlü olanlar, inansa da inanmasa da bu böyledir. Maksadımız, dostları teşvik etmektir. İnanmayanlara bir diyeceğimiz yoktur. İranlı Farslı bir şairin de dediği gibi Masal sanana, masal gibi olur Kıymet bilene, çok faydalı olur. Sözün kısası şudur ki ahirette kurtulmak, çok zikretmeye bağlıdır. Kur’an-ı Kerîm’de mealen şöyle buyrulmuş-tur “Allah’ı çokça zikredin ki kurtuluşa eresiniz” Enfâi 8/45 Bunun için, çok zikretmek lazımdır. Buna mani olan her şeyi düşman bilmelidir. Ahirette kurtulmanın ilacı, işte budur. En lüzumlu iş budur. Zira “Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” Ra’d 13/28. Ahmed Rifâî hazretleri el-Burhânü’l-Mü-eyyed adlı eserinde şöyle buyuruyor “Allah Teâlâ’yı zikretmeye devam ediniz. Çünkü zikir, Allah Teâlâ’ya kavuşmak vuslat için bir nevi mıknatıs, yakınlaşmak kurbiyet için de tutunacak sapasağlam bir iptir. Zikrullaha devam edenler, Allah Teâlâ ile sevinir. Allah ile sevinmiş olan, ona kavuşmuş olur. Zikrin kalbe yerleşmesi sohbetin bereketiyle mümkün olur.” Ey bizden uzak duran! Zanneder misin ki bildiklerin sana yeterlidir, amelsiz ilmin ne faydası olur? İhlâs olmadan amel olur mu? İhlâs bile tehlike yolunun kenarında kalır. Seni ihlâslı bir kul haline getirdikten sonra amele sevkedecek, riya hastalığını tedavi edecek ve sana emin yolu gösterecek kimdir, bilir misin? Cenâb-ı Mevlâ şöyle buyurmuştur “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun!” Nahi 16/43. Kalb-i selim istiyorlar İmam-ı Rabbani hazretleri şöyle buyurmuştur “Kendi üzerinize şefkatli bir anne gibi titremeniz ne zamana kadar sürecek? Kendiniz için üzülmeniz, dertlenmeniz ne zamana kadar sürecek?” İnsan kendini ve başkalarını da ölü gibi görmedikçe ve hissiz ve hareketsiz idrak etmedikçe olmaz. Daha sonra da, “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler” Zumer 39/30 mealindeki âyeti okumuş ve şöyle buyurmuş “Bu birkaç günlük dünya hayatında Allah’ı çokça zikrederek kalp hastalığından kurtulmak en mühim iştir. Bu kısa zamanda manevi hastalıkların ilacı Allah Teâlâ’yı hatırlamaktır. Maksatların en büyüğü olan kalp, Allah’tan başkasına tutulursa ondan ne hayır gelir? O zaman alçakları ve aşağılığı isteyen ruh, nefs-i emmareden daha aşağıdır. Ahirette insandan kalp selâmeti isterler. Allah’tan başka bütün ilişkilerini kesmiş kalp isterler. Ruhun, Allah’tan başka şeylerden kurtulmasını ararlar. Ancak bizim gibi dar düşünceliler, daima kalp ve ruhumuzu başka şeylere bağlamak için sebepler arayıp dururuz. Bu kapıda nefse yer yok Vird çekme esnasında dilimiz damağımıza yapışır. İçimizden söylediğimiz Allah kelimesinin manasını düşünürüz. Onun kalbimizdeki sesini dinleriz; bunu her “Allah.. Allah..” deyişimizde yaparız. Kalbin illâ o kelimeyi söyleyip söylememesi değil o mananın kalbe yerleşmesi mühimdir. Burada kıymetli olan, kalbin her seferde, atışına uygun olarak “Allah.. Allah..” demesi değildir. Asıl önemli olan, “Allah” manasının kalbe yerleşmesidir. Bu mana kalbe yerleşince devamlı Allah’ı hatırlama kabiliyeti kazanır insan. Yalnız kalbin atışına bağlı kalarak Allah kelimesi söylenmiş olsa; kalp dakikada altmış kere atıyor, biz de dakikada altmış kere “Allah … Allah..” demiş oluruz. Ama mana oraya yerleşirse kesintisiz binlerce kere “Allah … Allah…” söylenmiş gibi olur. Onun için biz, yalnız kelimenin manasını düşünüp bu manayı kalbe yerleştireceğiz. İnsan o manayı kalbe yerleştirdiği zaman artık kelimenin anlamına takılıp kalmaz. Mesela, yolda giderken elinde tesbih olan insanlar görürsünüz; aklı, gözü başka yerde, tesbih de elinde durmadan çeviriyor; alışmıştır. Acaba o esnada tesbihi şuurlu mu çekiyor? Yoksa sıradan bir alışkanlık mı? Şuursuz bir şekilde “Allah” denirse bunun kıymeti olmaz. Kalbi “Allah” kelimesinin manası yerleşirse insan devamlı şuurlu olur. Onun için mananın evvela kalbe yerleşmesi lazımdır. Çünkü kıymetli olan budur. Vird çekerken lisan-ı hal ile, “Göklerin ve yerin Rabb’i kimdir?“26 Ra’d 13/16 buyuran Rabbimiz’e, “Allah’tır” diyerek cevap vermiş oluruz. Çünkü kalp Allah’ın evidir. Biz de “Allah” diyerek bu kapının tokmağını vurmuş oluruz. Allah kelimesini sadece lisan ile söylemek kâfi değildir. Onun manasını kalbe yerleştirmek gerekir. Peki, “Allah” kelimesinin manası kalbe yerleşince ne olur? İşte o zaman Peygamber Efendimiz’in SAV tarif ettiği “ihsan makamı” elde edilmiş olur. İhsan makamına ulaşan kişi, sanki devamlı Allah’ı görür gibi yaşamaya çalışır. O’nun huzurunda duruyor gibi hisseder kendini. Nereye çıksa, nereye baksa Allah Teâlâ’yı görür gibi olur. İşte Sadat-ı kiram efendilerimiz bizden bunu istiyor. Bizi virdle, zikirle tedavi ederek o hale getirmeyi murat ediyorlar. Büyüklerimiz, bu yolda sevap kazanma davasını da gütmemişlerdir. Çünkü vird esnasında mesele tesbihin sayısı değildir. Bir defa bunu aklımızdan çıkartmamız gerek. Çünkü sevap kazanmak, nefsin bir isteğidir. Oysa Nakşibendîlikle nefsin isteğine yer yoktur. Gerçek Nakşibendî, ibadetini nefsi için yapmaz. Allah Teâlâ’nın rızası ve sevgisi için yapar. İşin içine nefis girince, Allah Teâlâ’nın yanında o işin kıymeti kalmaz; hiçbir değeri olmaz. Sevap istemek nefsin isteğidir. Cennet nefsin talebidir. Ama Allah’ın rızası elde edilince zaten O seni cennetine koyar. Allah’ın rızası, cennettedir, cehennemde değil! Çünkü cehennemde Allah’ın rızası değil gazabı vardır. Allah razı olduğu vakit, seni zaten cennetine koyacak; ama senin maksadın sevap olmasın! Bütün gayen, O’nun sevdiği işleri yapmak ve ibadet edilmeye sadece O’na layık olduğunu idrak etmek olsun. Rabia El-Adeviyye hazretlerinin yanına iki zat gelmiş. Aralarında biraz sohbet etmişler. İbadetten bahsederlerken. Rabia El-Adeviyye hazretleri sormuş -“Sen niçin ibadet ediyorsun?” O kimse, -“Cehennem korkusundan ibadet ediyorum” diye cevap vermiş. Diğerine de sormuş o da, -“Ben de cennete girmek için ibadet ediyorum” demiş. Rabia El-Adeviyye hazretleri, -“Yazık, çok yazık, demiş. Biriniz sopayla, diğeriniz de ücretle çalışan köleye benziyorsunuz. Hani Allah için çalışmak?” demiş. Sofilikte üç şiar var “Rabıta, hatme ve vird müridin kalbini temizler. Kalp temizlenmeden Allah Teala’nın sevgisi içeriye girmez. ÇAĞIL Bu yazı Semerkand yayınlarından çıkan Doktor Ahmet Çağıl’ın “Yar ile bayram” isimli kitabından bir alıntıdır. Kitabı satın almak isterseniz buraya tıklayarak satın alabilirsiniz. Vird Ne Demektir?
vird çekerken fatihalar nasıl hediye edilir