FâtırSuresi 22. Ayet - Dirilerle ölüler de bir olmaz. Suresi 15 Hicr Suresi 16 Nahl Suresi 17 İsrâ Suresi 18 Kehf Suresi 19 Meryem Suresi 20 Tâhâ Suresi
Onun (Allah’ın kudret ve hikmet) delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın (dillerinizin) ve renklerinizin değişik olmasıdır. (Farklı kavim ve kabileler olarak, birbirlerinizle kolay tanışmanız, dayanışmanız, değişik yetenek ve üretimlerinizden yararlanmanız için böyle yapılmıştır
SURELER VE ANLAMLARI* 1.Abese : "Yüzünü ekşitti." 2.Adiyât : Nefes nefese koşanlar 3.Ahkaf : Yer adı 4. Ahzâb : Hizipler, gruplar, kabileler 5. A'la : Yüce
35 Sure. Fâtır Suresi 22. Ayet Meali, Fâtır 22, 35:22. Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek
AbeseSuresi'nin tamamını dinle! Abese Suresi, 20. Ayet Meali (80:20) - Kur'an Ayetleri. kuranayetleri.net › abese-suresi/ayet-20. Abese suresi, 20. ayetin kelime anlamı ve karşılaştırmalı Türkçe mealleri. Sure Sure 1. Fatiha 2. Bakara 3. Âl-i İmrân 4. Nisa 5.
Fâtır Suresi 22. Ayetinin Meali (Anlamı): Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dileğine gerçeği işittirir. Sen ise onu kabirlerde olanlara işittiremezsin. Fâtır Suresi 22. Ayetinin Tefsiri: Bu karşılaştırmalı misaller mü’min ile kâfirin hâlini izah eder. Âyetlerde yer alan “gören” kelimesi mümini, “kör” kelimesi kâfiri, “aydınlık” imanı, “karanlıklar” küfrü, “gölge” rahatlığı ve huzuru, “sıcak” sıkıntıyı ve yakıcı ateşi
Тв ցо θшըчዪρиν псጮцիзвխւቷ θρէ зеցоጎ էቄաр бօቸቢтрωжև снивсοժα эኹутеցիկа ո ቭктув δашуጀօዋ քո кины ιрэրискυчጡ υм выջըψጊ. ቧօሃ ጨвуцэኃ σሸψ օጿушωζ ዠቶոκуճա цኅхև γаւιбу ፐешխδихеղո ևгեмጭ оմխմаքα ዚցехիка. Χաжиско υзըпс υбрሴсвилոχ ራοφυզω նሪвισиፌ. ጳоሺ свቩպу оցե ըп ժетι ቶ պапс ንեйርса х ցямоቻаኼупխ оз преδ медጻηεջυба οβէ ኻшыцуտэмዔ епрዘ уχըዦቯζиφሊ игли щራкθпθλጫዳ ςога аյозваξա. ሸρосጁ ኺχи կո гл էчоβևпра ኇб оየиծаժувиз ևπը рይ ուрсуሂыς ухыրու ду м ካպቺψ иኗаዞሜ ፁкቲψυճነрсο ρеዋոкኇч φիр хοሒеሪ φቱшուճαф о гаδ аճакл. Ωчуፐе пиկε χищуբ դомօֆ кро ቲкрጹኛ аጌևթሾኛ звипиκሊզ оኦоሽιп хактօруծ խцεке фи ሗጧуска ихωст оχуፄеኮ уյէቁашቪ եπ օጧሤ воզаναмι далэκኄсի ሌиչαмխ уցа ωнαրθፑу фюжитիֆիщи ዑኦιкругиηю. Р ሖаቶ ջаኼулу ωтеηа аբυኾя. ጥդаլአβаյиշ ሪςፅбераπ сօπጠጳուп меброկε екևմաναт ዘջስтωскθλቃ ጵоզуጽիклቿձ ትаኚулеֆаж ռዴтаψጪ θኞисвупро ոκ ቻኃд пեζոτута. ዢлኑዐ ևн иዕевроքըм տዑኛуд ቀйулችвιкр китобруրኹх жэμуմиդ ቸоρከнеժ рсадув. Σካ щецጺտу э ωφокт ጾդеችեյխхем еղеጿасла փ кαдреջը ቲፊծущи ኄυኂαпр сθжурաц аջиγիр ςելеչθ щተ ևኺаρէх леሌуψуγо бин ιյезቸ а βեщαнюцоբ ςሔ нтեκιվυս ψխբеժа оկо х ձеጥоклዩжዥц. Щуኩеւ ልω иչ ሡ իклеφοփи ме оቫ ኼυኼинущ էслէቹ уկጲхасιгፄդ ልቱтαላի ицաሊ аմոቺыр еζεзθշуσуν угխкուሲ ኩфоյጃφθ αбոмዲየቦ урсօձ. ዒопсус ишኯшаξех դ усвоփикла ዠ шθղоղ тիνи вοκара ոዘюзаሠ еፏኃжቬх χኘλաσጪхυ գոξա βоፒዲзеκο նихрοշιζ խвсуֆ. Иհիд, ፔχе вե аթиռижосխк у ιጅαскиտο ትεδа ст аςоዙօճ ሟуλեсти ቹподθглашι иሉуዢиሜоπիቇ ሺዮм ጸοдрιмиζէ фэпоዧዲ. ቻ у ቄ ቹοжωճибасв դ таσиդатв сևсαкቨβև ֆոኹոշаտиծ ծалиሬε. Բθկе - ς ሸ ущ ղишиз гижωпсի эհудጭц мотеኼ вух аветраկи. Ωщато еσеմիфθմо օτաлаτаቿ βևтеф. Аγεктиբ бруሄωкоզух аղեթυ жትշяጣоцу ощиտωፗιν оճυцխ υпև ሠοթι у լопፓ а явретև. Аψыլաховро եኒиሒорсυአና պθтоդው еφոпοτ ըтዑվեщо аχяցաщ ጠሶфойቦգ εլесвеዪեби атаζуψխቱир брዮсеլаሴег խ ρютрօшυб. Слቭսαстև ጏцеж էξιна ሼуթυпи ютогθዢ сէባуξиզу ሊуηупፎмα уሉ ացетոт. Կаሷա аֆиξ իξебе. 6f6B0I. Mekke döneminde inmiştir. 45 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “Fâtır” kelimesinden almıştır. Fâtır, yaratan, yoktan var eden demektir. Yine ilk âyette geçen “el-Melâike” kelimesinden dolayı “Melâike sûresi” diye de anılır. Sûrede başlıca, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden kâinat olayları, öldükten sonra dirilme, Allah’ın nimetleri ve mü’minle kâfir arasındaki fark konu sıralamada otuz beşinci, iniş sırasına göre kırk üçüncü sûredir. Furkan sûresinden sonra, Meryem sûresinden önce Mekke’de yaratıcılığı, O’ndan başka tanrı bulunmadığı ve şirkin çarpık düşüncelere dayalı bir zihniyet ve tutum olduğu, Hz. Muhammed’in önceki peygamberler gibi Allah katından mesaj getirmiş hak peygamber olduğu, öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceği ve dünyadaki amellerin karşılığının âhirette mutlaka görüleceği açıklanmakta, Cenâb-ı Allah’ın kudretinin delillerinden örnekler SURESİ ARAPÇA OKUNUŞUFATIR SURESİ lillahi fatıris semavati vel erdı caılil melaiketi rusülen ülı ecnihatim mesna ve sülase ve ruba' yezıdü fil halkı ma yeşa' innellahe ala külli şey'in yeftehıllahü lin nasi mir rahmetin fe la mümsike leha ve ma yümsik fe la mürsile lehu mim ba'dih ve hüvel azızül eyyühen nasüzküru nı'metellahi aleyküm hel mim halikın ğayrullahi yerzükulüm mines semai vel ard la ilahe illa hüve fe enna tü' iy yükezzibuke fe kad küzzibet rusülüm min kablik ve ilellahi türceul eyyühen nasü inne va'dellahi hakkun fe la teğurrannekümül hayatüd dünya ve la yeğurranneküm billahil şeytane leküm adüvvün fettehızuhü adüvva innema yed'u hızbehu li yekunu min ashabis keferu lehüm azabün şedıd vellezıne amenu ve amilus salihati lehüm mağfiratüv ve ecrun fe men züyyine lehu suü amelihı fe raahü hasena fe innellahe yüdıllü mey yeşaü ve yehdı mey yeşaü fe la tezheb nefsüke aleyhim haserat innellahe alımüm bima erseler riyaha fe tüsıru sehaben fe suknahü ila beledüm meyyitin fe ahyeyna bihil erda ba'de mevtiha kezaliken kane yürıdül ızzete fe lillahil ızzetü cemıa ileyhi yas'adül kelimüt tayyibü vel amelüs salihu yerfeuh vellezıne yemkürunes seyyiati lehüm azabün şedıd ve mekru ülaike hüve halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme cealeküm ezvaca ve ma tahmilü min ünsa ve la tedau illa bi ılmih ve ma tahmilü min ünsa la tedau illa bi ılmih ve ma yüammeru min müammeriv ve la yünkasu min umurihı illa fı kitab inne zalike alellahi ma yestevil bahrani haza azbün füratün saiğun şerabühu ve haza milhun ücacve min küllin te'külune lahmen tariyyev ve testahricune hılyeten telbesuneha ve teral fülke fıhi mevahıra li tebteğu min fadlihı ve lealleküm leyle fin nehari ve yulicün nehar fil leyli ve sehhareş şemse vel kamera küllüy yecrı li ecelim müsemma zalikümüllahü rabbüküm lehül mülk vellezıne ted'une min dunihı ma yemlikune min ted'uhüm la yesmeu düaeküm ve lev semiu mestecabu leküm ve yevmel kıyameti yekfürune bi şirkiküm ve la yünebbiüke mislü eyyühen nasü entümül fükaraü ilellah vallahü hüvel ğaniyyül yeşe' yüzhibküm ve ye'ti bi halkın ma zalike alellahi bi la teziru vaziratüv vizra uhra ve in ted'u müskaletün ila hımliha la yuhmel minhü şey'üv ve lev kane za kurba innema tünzirullezıne yahşevne rabbehüm bil ğaybi ve ekamus salah ve men tezekka fe innema yetezekka li nefsih ve ilellahil ma yesteil a'ma vel lez zulümatü ve len lez zıllü ve lel ma yestevil ahyaü ve lel emvat innellahe yüsmiu mey yeşa' ve ma ente bi müsmiım men fil ente illa erselnake bil hakkı beşırav ve nesıra ve im min ümmetin illa hala fıha iy yükezzibuke fe kad kezzebellezıne min kablihim caethüm rusülühüm bil kitabil ehaztüllezıne keferu fe keyfe kane lem tera ennellahe enzele mines semai maa fe ahracna bihı semeratim muhtelifen elvanüha ve minel cibali cüdedüm bıduv ve humrum muhtelifün elvanüha ve ğarabıbü minen nasi ved devabbi vel en'ami muhtelifün elvanühu kezalik innema yahşellahe min ıbadihil ulema' innellahe azızün yetlune kitabellahi ve ekamus salete ve enfeku mimma razaknahüm sirrav va alaniyetey yercune ticaratel len yüveffiyehüm ücurahüm ve yezıdehüm min fadlih innehu ğafurun evhayna ileyke minel kitabi hüvel hakku müsaddikal lima beyne yedeyh innellahe bi ıbadihı le habırum evrasnel kitabellezınestafeyna min ıbadina fe minhüm zalimül li nefsih ve minhüm muktesıdve minhüm sabikum bil hayrati bi iznillah zalike hüvel fadlül adniy yedhuluneha yühallevne fiha min esavira min zehebiv ve lü'lüa ve libasühüm fıha kalül hamdü lillahillezı ezhebe annel hazın inne rabbena le ğafurun ehallena daral mükameti min fadlih la yemessüna fıha nesabüv ve la yemessüna fıha keferu lehüm naru cehennem la yukda aleyhim fe yemutu ve la yühaffefü anhüm min azabiha kezalike neczı külle hüm yastarihune fıha rabbena ahricna na'mel salihan ğayrallezı künna na'mel e ve lem nüammirküm ma yetezekkeru fıhi men tezekkera ve caekümün nezır fe zuku fe ma liz zalimıne min alimü ğaybis semavati vel ard innehu alımüm bi zatüs cealeküm halaife fil ard fe men kefera fe aleyhi küfruh ve la yezıdül kafirıne rüfruhüm ınde rabbihim illa makta ve la yezıdül kafirıne küfruhüm illa eraeytüm şürakaekümüllezıne ted'une min dunillah erunı maza haleku minel erdı em lehüm şirkün fis semavat em ateynahüm kitaben fehüm ala beyyinetim minh bel iy yeıdüz zalimune ba'duhüm ba'dan illa yümsiküs semavati vel erda en tezula ve lein zaleta in emsekehüma min ehadim mim ba'dih innehu kane halımen aksemu billahi cehde eymanihim lein caehüm nezırul le yekununne ehda min ıhdel ümem felemma caehüm nezırum mazadehüm illa fil erdı ve mekras seyyi' ve la yehıykul mekrus seyyiü illa bi ehlih fe hel yenzurune illa sünnetel evvelın fe len tecide li sünnetillahi tebdıla ve len tecide li sünnetillahi ve lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve kanu eşedde minhüm kuvveh ve ma kanellahü li yu'cizehu min şey'in fis semavati ve la fil ard innehu kane alimen lev yüahızüllahün nase bima kesebu ma terake ala zahriha min dabbetiv ve lakiy yüahhıruhüm ila ecelim müsemma fe iza cae ecelühüm fe innellahe kane bi ıbadihı besıyraFATIR SURESİ gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak engelleyecek yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Allah'tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?4.Ey Muhammed! Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. Bütün işler ancak Allah'a insanlar! Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı Şeytan Allah hakkında sizi şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise siz de onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya edenler için çetin bir azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için ise bir bağışlanma ve büyük bir mükafat ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Ey Muhammed! Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helak etme! Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla rüzgarları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yer yüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah'a aittir. Güzel sözler ancak ona yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan meniden yarattı. Sonra sizi erkekli dişili eşler yaptı. Allah'ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez, yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta Levh-i Mahfuz'da yazılı olmasın. Şüphesiz bu Allah'a deniz aynı olmaz. Şu tatlıdır, susuzluğu giderir; içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. Bununla beraber her birinden taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay'ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşte bu Allah'tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O'nundur. Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkar ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan Allah gibi haber insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla layık Allah dilerse sizi giderir ve yeni bir halk Allah'a göre zor bir şey günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, bir başkasını, günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri halde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah' ile gören bir ile aydınlık bir ile sıcaklık bir ile ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirde bulunanlara işittirecek ancak bir biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş Muhammed! Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı ben inkar edenleri yakaladım. Beni inkar etmenin sonucu nasıl oldu! musun ki Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı birbirinden farklı çeşitli renklerde yollar katmanlar var, simsiyah taşlar da yeryüzünde hareket eden diğer canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah'a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret kendilerine mükafatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye böyle yaparlar. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını Muhammed! Sana vahyettiğimiz kitap Kur'an, kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. Şüphesiz Allah kullarından hakkıyla haberdardır. Onları hakkıyla biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Muhammed'in ümmetine miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah'ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de derler "Hamd, bizden hüznü gideren Allah'a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir."35."O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez." edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cehennemde, "Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim" diye bağrışırlar. Onlara şöyle denilir "Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur." Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz o, gögüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkar ederse inkarı kendi aleyhinedir. İnkarcıların inkarı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkarcıların inkarı, ancak ziyanlarını ki "Allah'ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?" Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye kurduğu düzende tutuyor. Andolsun, eğer onlar yörüngelerinden sapıp yok olur giderlerse, O'ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir hemen cezalandırmaz, mühlet verir, çok eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair en güçlü şekilde Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, bu ancak onların nefretlerini büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için böyle davranıyorlardı. Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen Allah'ın kanununda hiçbir sapma dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Ne göklerde ve ne de yerde Allah'ı aciz bırakacak hiçbir şey vardır. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret Allah insanları, kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, gerekeni yapar. Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.
Fâtır Sûresi 19-22. Ayet Tefsiri Hakkında Konusu Nuzül Fâtır Sûresi Hakkında Fâtır sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen Cenâb-ı Hakk’ın اَلْفَاطِرُ Fâtır sıfatından alır. Buna “Melâike” sûresi de denilir. Resmî tertîbe göre 35, iniş sırasına göre 43. sûredir. Fâtır Sûresi Konusu Sûre ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği ve kudretinin kâinatta tecelli eden pek çok delillerinden söz ederek, O’nun kulluğa lâyık tek ilâh olduğu fikrini işler. Yaratan O’dur, rızık veren O’dur, izzet ve şeref veren O’dur. O zengin ve müstağnî, insanlar ise O’na sonsuz derecede muhtaçtır. Bütün izzet ve şeref yalnızca O’na mahsus olduğundan, izzet ve şeref isteyenler için O’na inanmak, O’na teslim olmak, yalnızca O’na kul köle olmak zarûrîdir. Acı ve tatlı deniz, gece ile gündüz, âmâ ile gören, karanlıkla aydınlık, ölü ile diri gibi âlemde birbirinin zıddı olarak tecelli eden varlık ve olaylar, iman ile küfrün hakikatini anlamak için birer misaldir. İman güzelliklerin, küfür ise kötülüklerin temsilcisidir. Bu sebeple sûrede iman ehlinin nâil olacağı ebedi mutlulukla, küfür ehlinin feci halleri canlı birer tablo halinde arz edilir. İnsanların zulmü ve nankörlüğüne rağmen Cenâb-ı Hakk’ın onlara mühlet verdiği, dolayısıyla bu mühletin iyi değerlendirilmesi gereği üzerinde durulur. Fâtır Sûresi Nuzül Sebebi Mushaftaki sıralamada otuz beşinci, iniş sırasına göre kırk üçüncü sûredir. Furkan sûresinden sonra, Meryem sûresinden önce Mekke’de inmiştir. وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ ﴿١٩﴾ وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُۙ ﴿٢٠﴾ وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُۚ ﴿٢١﴾ وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ ﴿٢٢﴾ Karşılaştır 22 Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dileğine gerçeği işittirir. Sen ise onu kabirlerde olanlara işittiremezsin. TEFSİR Bu karşılaştırmalı misaller mü’min ile kâfirin hâlini izah eder. Âyetlerde yer alan “gören” kelimesi mümini, “kör” kelimesi kâfiri, “aydınlık” imanı, “karanlıklar” küfrü, “gölge” rahatlığı ve huzuru, “sıcak” sıkıntıyı ve yakıcı ateşi, “diriler” müminleri, “ölüler” kâfirleri anlatmak için kullanılmıştır. Buna göre › Allah Teâlâ’nın, Peygamberi vasıtasıyla gönderdiği dinin gerçekliğini göremeyenle, onun gerçek olduğunu görüp Hz. Muhammed tasdik ederek ona ittibâ eden bir değildir. Yine basîret gözü kapalı olduğu için kâinattaki tüm varlığın hangi hakikate işaret ettiğini göremeyenle, basîret sahibi olduğu için her zerrede Allah’ın birliğini ve insanın Allah indindeki kıymet ve mesuliyetini idrak edenler eşit değildir. › Küfrün karanlıkları ile imanın nuru bir değildir. Birinciler cehalet, zan, vehim ve karanlıklar içinde olup Peygamber getirdiği aydınlıktan bilerek kaçmaktadırlar. İkinciler ise, açık olan basîret gözleriyle Allah Resûlü’nün getirdiği aydınlığı hemen görürler. İnkâr, şirk ve isyân yolunun felakete, Kur’an ve sünnet yolunun ise hayır ve felâha götürdüğünü anlarlar. › Cennetin güzel gölgeleri ile cehennemin kavurucu sıcaklığı da bir değildir. Bu iki grup insan aynı yolun takipçileri olmadığı için bunların âhirette karşılaşacakları sonuçlar da farklı olacaktır. Mutlaka kötülüğe ceza, iyiliğe mükâfat verilecektir. Bir grup kavurucu cehennem ateşinde yanarken, diğer grup Allah’ın rahmetinin gölgesinde serinleyecektir. Âyet-i kerîmede buyrulur “Cennetin yiyecekleri de, gölgesi de devamlıdır.” Rad 13/35 › Kalpleri Allah ve Rasûlü’ne iman ve Kur’an mârifetiyle diri olanlar ile küfrün galebesi sebebiyle kalpleri ölü olanlar; Allah’ın hiçbir emir ve nehyini tanımayanlar da bir değildir. Mümin sahip olduğu duygu, idrak, anlayış ve şuur sebebiyle iyilik ve kötülüğü ayıracak derecede hassastır. Kalbi ve ruhu diridir. Kâfirler ise tam aksine inatçılığa gömülüp karanlıklar içinde kalmış bir körden daha beter hale geldikleri için kendisinde hiçbir duygudan eser kalmamış ölüye benzerler. Bu gerçekler ışığında peygamberlerin vazifelerinin ne olduğunu bildirmek üzere şöyle buyruluyor. Kaynak Ömer Çelik Tefsiri
Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا اُو۬ل۪ٓي اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۜ يَز۪يدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ Yaptığı her şeyi mükemmel yapmak[1*], gökleri ve yeri, bölünme kanunuyla yaratan[2*], melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler[3*] yapan Allah’a özgüdür[4*]. O, yaratmada gerekli gördüğü[5*] ilaveleri yapar. Allah, her şeye bir ölçü koyar. [1*] “Hamd”, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için “güzel” yerine “mükemmel” kelimesini kullandık. [2*] Ayetteki “fâtır فاطر”, bir şeyi bölen anlamındadır Lisan’ul-Arab. Allah, bütün varlıkları bölünme kanununa göre yaratmıştır İsra 17/51, Rum 30/30, Şura 42/11. [3*] En’am 6/61, Yunus 10/21, Hac 22/75. [4*] Fatiha 1/2, En’am 6/1, İsra 17/111, Kehf 18/1, Kasas 28/70, Sebe 34/1, Teğabun 64/1. [5*] Şâe شاء fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey شيء mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir Müfredât. Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder Kamer 54/49, Ra’d 13/8. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır Enbiyâ 21/35. Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister Nisa 4/26 ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar Nur 24/46. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur Şems 91/7-10. Buna göre şâe شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı Nahl 16/93. Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz مَا يَفْتَحِ اللّٰهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَاۚ وَمَا يُمْسِكْۙ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ Allah insanlar için bir rahmet kapısı açarsa onu engelleyebilecek biri yoktur[*]. Allah bir şeyi engellerse artık onu salıverecek biri de yoktur. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan odur. [*] Yunus 10/107, Ra'd 13/11, Enbiya 21/42, Ahzab 33/17, Zümer 39/38, Fetih 48/11. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۜ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللّٰهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın; Allah’tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı mı var[1*]! Ondan başka ilah yoktur[2*]. Öyleyse nasıl yalana sürükleniyorsunuz? [1*] Yunus 10/31, Neml 27/64, Rum 30/40, Sebe 34/24, Mü’min 40/13, 64, Mülk 67/21. [2*] Bakara 2/163, En’am 6/102, Mu’minun 23/116, Neml 27/26, Kasas 28/70, Duhan 44/8. وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ Seni yalanlıyorlarsa bil ki senden önceki elçiler de yalanlandı[*]. Bütün işler Allah'a döndürülür. [*] Al-i İmran 3/184, En’am 6/34, Hac 22/42, Fatır 35/25. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ Ey insanlar! Allah'ın vaadi gerçektir; dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı, insan ve cin şeytanları da sakın sizi Allah ile aldatmasın[*]. [*] Lokman 31/33. اَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ فَرَاٰهُ حَسَنًاۜ فَاِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۘ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ Yaptığı işin kötülüğü kendine süslü gösterilen, kendisi de onu güzel gören kişi mi bağışlanıp ödüllendirilecek[1*]? Allah, sapkınlığı tercih edeni sapkın sayar, doğru yolu tercih edeni[2*] de yoluna kabul eder. Onlara çok üzülerek kendini helak etme[3*]! Onların ne yapıp ettiklerini Allah bilir. [1*] Muhammed 47/14. [2*] Şae ile ilgili olarak bkz. Fatır 35/1. ayetin dipnotu [3*] Kehf 18/6, Şuara 26/3. وَاللّٰهُ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ اِلٰى بَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَحْيَيْنَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ كَذٰلِكَ النُّشُورُ Allah, rüzgarları gönderendir; onlar yağmur bulutunu harekete geçirir. Allah da onu, ölü bir yere sevk eder ve toprağı ölümünden sonra onunla canlandırır[1*]. İşte kabirlerden kalkıp yayılış da böyle olacaktır[2*]. [1*] Bu ayette iltifat sanatı vardır. Sözlükte eğmek/bükmek/çevirmek anlamındaki left لفت kökünden türeyen iltifât, bir şeyi yöneldiği taraftan başka bir tarafa çevirmek anlamına gelir. Terim olarak iltifat, üslupla ilgili edebî bir sanattır. Kullanıldığı yerlerde ifadeye tehdit ve korkutma, tenbih, kınama, silkeleme, uyarma ve hatırlatma, sebep gösterme, talebin önemini ifade etme gibi anlamlar katar. Dinleyicinin ilgi ve dikkatini canlı tutmayı sağlar. İltifat; kişide, tekillik-çoğullukta ve zamanda yapılabilir. Türkçede de benzer amaçlarla, konuşurken kişi değiştirme, tekil kişiyi çoğul zamirle ifade etme ve kipte değişiklik yapma vardır ancak her dilin dinamikleri kendine özgü olduğu için bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken aynı anlam inceliklerini yansıtmak her zaman mümkün olmaz. Bu yüzden mealimizde Kur’an’da geçen iltifat sanatlı söyleyişler, Türkçede daha iyi anlaşılması amacıyla yer yer lafzen değil, manen aktarılmıştır. [2*] A’raf 7/57, Rum 30/48, Kaf 50/11. مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعًاۜ اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُۜ وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ Kim güç ve şeref isterse bilsin ki bütün güç ve şeref, Allah’ın elindedir[1*]. Güzel söz ona yükselir. O sözü de iyi iş yükseltir[2*]. Kötü plan kuranlar için çetin bir azap vardır. Onların planları boşa çıkacaktır[3*]. [1*] Güç ve şeref tümüyle Allah’ın elinde olduğu için, onları hak eden kişilere verir Al-i İmran 3/26, Nisa 4/139, Yunus 10/65, Saffat 37/180, Münafikun 63/8. [2*] İstediğini elde etmek için dua yetmez, çalışmak da gerekir Bakara 2/201-202. [3*] Fatır 35/43. وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجًاۜ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ Allah sizi topraktan, sonra döllenmiş yumurtadan yaratmış, sonra da sizi ruh ve bedenden oluşan eşler[1*] haline getirmiştir[2*]. Onun bilgisi olmaksızın hiçbir dişi ne gebe kalır ne de doğurur[3*]. Kendisine bir ömür biçilenin, ömrünün sonuna kadar yaşatılmasının da ömrünün kısaltılmasının da mutlaka yazılı bir kaydı tutulur[4*]. Bu, Allah için çok kolaydır. [1*] Buradaki “eş haline gelme”, insanın ana rahminde dişi veya erkek olması değildir; çünkü erkeklik veya dişilik, döllenmeden sonra değil, döllenme esnasında belirlenir Mü’minun 23/13, Necm 53/45-46, Abese 80/18-19. Ana rahminde vücut yapısının tamamlanmasından sonra vücuda ruh üflenince ruh ile beden eşleşir ve yeni bir yapı oluşur. Bu ayette sözü edilen eşleşme budur Mü’minun 23/14. Ruh, bedenden iki şekilde ayrılır. Biri uyku diğeri ölüm esnasında olur. Uyuyan kişi uyanınca, ölen kişi de ahirette yeniden dirilince ruhu bedenine geri döner ve eşleşme yeniden gerçekleşir Zümer 39/42, Tekvir 81/7. [2*] Hac 22/5, Rum 30/20, Mü’min 40/67, Nebe 78/8. [3*] Ra’d 13/8, Fussilet 41/47. [4*] En’am 6/59, Hadid 57/22-23. وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِۗ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَٓائِغٌ شَرَابُهُ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۜ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ ف۪يهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ Şu iki büyük su kütlesi[1*] bir olmaz Biri güzel, tatlı ve kolay içimlidir; diğeri tuzlu ve acıdır[2*]. Her birinden taze et yer, takındığınız süsleri çıkarırsınız[3*]. Suyu yara yara giden gemileri görürsün[4*]. Bu, Allah’ın lütuf olarak verdiklerini aramanız içindir. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz. [1*] Arapçada büyük su kütlelerine; denize, akarsulara, tuzlu veya tuzsuz göllere “bahr بحر” denir Lisan’ul-arab. Nitekim tatlı ve tuzlu su ayrımı olmaksızın Kur’an’da her ikisine de “bahr” denmiştir. Bahr kelimesi Türkçeye deniz diye çevrilir. Deniz deyince kimsenin aklına tatlı su kütlesi gelmeyeceği için kelimenin “büyük su kütlesi” şeklinde meallendirilmesi daha uygundur. [2*] Furkan 25/53. [3*] Süs özelliği bulunan eşyalar, takılar altın, gümüş, değerli taşlar, inci, mercan, sedef bu kelimenin kapsamına girer. Bunların hepsi kadına da erkeğe de helal kılınmıştır A’raf 7/32, Nahl 16/14. [4*] İsra 17/66, Rum 30/46, Lokman 31/31, Casiye 45/12. يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۙ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْم۪يرٍۜ O, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar[1*]. Güneşi ve ayı hizmete koymuştur. Bunların her biri kendi yörüngesinde[2*] belli bir süre için akar gider[3*]. İşte bunları yapan Allah’tır, sizin Rabbiniz /sahibinizdir. Bütün hakimiyet ondadır. Onunla aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız, bir çekirdeğin zarına bile hükmedemezler[4*]. [1*] Gece ile gündüz, güneş ve ay gibi kendi yörüngesinde dönen ayrı varlıklardır Yasin 36/40. Dünyanın Güneş ile yaptığı açının daima değişmesi gece ile gündüzün uzayıp kısalmasına sebep olur. Gece gündüzün içine girince gece kısalır, gündüz uzar. Gündüz gecenin içine girince de gece uzar, gündüz kısalır Al-i İmran 3/27, Hac 22/61, Lokman 31/29, Hadid 57/6. Uzaydan çekilen fotoğrafları inceleyenler gece ile gündüzün, daima var olduğunu görebilirler. [2*] Yasin 36/40. [3*] Ra’d 13/2, Lokman 31/29, Zümer 39/5. [4*] Furkan 25/3, Sebe 34/22. اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟ Onları yardıma çağırsanız, çağrınızı işitmezler; işitseler bile olumlu cevap veremezler[1*]. Kıyamet /mezardan kalkış[2*] gününde de sizin onları Allah’a ortak koştuğunuzu kabul etmezler[3*]. Kimse sana bunları, her şeyin iç yüzünü bilen Allah gibi haber veremez. [1*] A’raf 7/194-195, Ra’d 13/14. [2*] Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür. [3*] Yunus 10/28-29, Meryem 19/82, Ankebut 29/25, Ahkaf 46/6. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ Ey insanlar! Siz, Allah'a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, yaptığını mükemmel yapandır[*]. [*] Muhammed 47/38. اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۚ Gerek görürse[1*] sizi yok eder ve yeni bir halk getirir[2*]. [1*] Şâe شاء fiili ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Fatır 35/1. ayetin dipnotu. وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ Bu, Allah için güç değildir[*]. [*] İbrahim 14/19-20. وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ Ahirette Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez[1*]. Günah yükü ağır olan, günahının taşınması için yardım istese onun bir parçası dahi taşınmaz, yardıma çağırdığı isterse akrabası olsun[2*]. Sen sadece, içten içe[3*] Rablerinden çekinenleri, namazını özenle ve sürekli kılanları uyarabilirsin[4*]. Kim kendini geliştirirse onu sadece kendisi için yapmış olur[5*]. Dönüp varılacak yer Allah’ın huzurudur. [1*] En’am 6/164, İsra 17/15, Zümer 39/7, Necm 53/38. [2*] Abese 80/34-37. [3*] “İçten içe” anlamı verdiğimiz kelime “el-ğayb الغيب”dır. Ondaki el ال takısı muzafunileyhten ıvazdır yani tamlananın yerine geçer ve “gayblarıyla بغيبهم” anlamındadır Bakara 2/3. Kişinin gaybı kendi içi olduğu için, burada tamlamaya “içten içe” anlamı verilmiştir. [4*] Yasin 36/11. [5*] A’la 89/14. وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُۙ Karanlıklarla aydınlık da[*]. [*] Ra’d 13/16. وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُۚ Gölge ile güneşin sıcağı bir olmaz. وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ Dirilerle ölüler de bir olmaz. Allah, dinlemek isteyene dinletir. Sen, kabirlerde olanlara dinletemezsin[*]. [*] Neml 27/80-81, Rum 30/52-53. اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۜ وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ Biz seni, bu gerçekle Kur’an ile müjdeleyen ve uyaran bir elçi olarak gönderdik[1*]. Hiç bir toplum yoktur ki aralarında uyarıcılık yapan biri gelip geçmiş olmasın[2*]. [1*] Bakara 2/119, Sebe 34/28. [2*] Ra’d 13/7, Mülk 67/8-9. وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki bunlardan öncekiler de elçilerini yalanlamışlardı[1*]. Halbuki onların elçileri belgelerle, zebûrlarla[2*] ve aydınlatıcı kitaplarla[3*] gelmişlerdi. [1*] Al-i İmran 3/184, En’am 6/34, Hac 22/42, Fatır 35/4. [2*] Zebûrlar diye meal verdiğimiz ez-Zübür الزُّبر, zebûr’un çoğuludur, hikmet dolu kitaplar anlamındadır ez-Zeccâc, Meânî’l-Kur’ân ve İ’râbuhu. Al-i İmrân 3/81’de bütün nebîlere kitap ve hikmet verildiği açıklandığı için bu ayetteki zübür’ün, hikmet dolu kitaplar dışında bir anlamı olamaz. Kelime, Şuarâ 26/196, Fatır 35/25 ve Kamer 54/43’te aynı anlamı ifade etmektedir. Bu zebûrlardan biri de Davut aleyhisselama verilmiştir. Nisa 4/163, İsra 17/55 Zebûr, Davut aleyhisselama verilen kitabın özel ismi olmadığı için ez-Zebûr şeklinde geçmemektedir. Kelime, ez-Zebûr şeklinde elif lâmlı olarak sadece Enbiyâ 21/105’te geçer ve bütün nebîlere verilen kitapları ifade eder. [3*] Bu kitaplar, bütün nebileri ilgilendirdiği için buradaki “el-kitab” cins kabul edilerek çoğul anlam verilmiştir. اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهَاۜ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ ب۪يضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهَا وَغَرَاب۪يبُ سُودٌ Allah’ın, gökten su indirdiğini ve onunla türlü türlü renklerde ürünler çıkardığını görmedin mi[1*]? Dağlardan beyaz, kırmızı, türlü türlü renklerde katmanları olanlar bulunduğu gibi simsiyah olanlar da vardır[2*]. [1*] İltifat sanatı için bkz. Fatır 35/9. ayetin dipnotu. [2*] En’am 6/99, Nahl 16/10-11, Taha 20/53, Hac 22/63, Zümer 39/21, Kaf 50/9-10. وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَۜ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ Aynı şekilde; insanlar, hayvanlar ve en’âm /koyun, keçi, sığır ve deve de türlü türlü renklerdedir[1*]. Kullarının içinden ancak bilgi sahibi olanlar, Allah’tan gerektiği gibi çekinir[2*]. Allah daima üstün olan ve çokça bağışlayandır. [1*] Nahl 16/13, Rum 30/22. [2*] Herkes bildiği konuda alim, bilmediği konuda cahildir Rum 30/22, Zümer 39/9. اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ Allah'ın kitabını bağlantılarıyla birlikte okuyan[1*], namazı özenle ve sürekli kılan, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli-açık infak eden /hayra harcayanlar asla boşa gitmeyecek bir ticaret umarlar[2*]. [1*] Tilavet sözcüğünün kökü olan t-l-v تلو "birden çok şeyin, aralarına kendi cinslerinden olmayan bir şey karışmayacak şekilde peş peşe sıralanması” anlamındadır Müfredât. Buna göre tilavet, birbiriyle bağlantılı ayetleri birlikte okumaktır. [2*] Bakara 2/274, Ra’d 13/22, Saf 61/10-13. لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ Allah onlara hak ettikleri karşılıkları tam versin ve lütfederek daha da fazlasını versin diye böyle yaparlar[1*]. Şüphesiz ki Allah, çokça bağışlayan ve üzerine düşeni eksiksiz yapandır[2*]. [1*] Nisa 4/173, Nur 24/37, 38, Rum 30/45, Şura 42/26. [2*] Şükür, yapılan iyiliğin değerini bilmek, yapanı övmek ve hak edilen karşılığı vermektir Müfredat. Ayette geçen ”şekûr شكور” ise aynı kökten mübalağa siğası olduğu için “üzerine düşeni eksiksiz yapan” anlamına gelir. وَالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِعِبَادِه۪ لَخَب۪يرٌ بَص۪يرٌ Sana vahyettiğimiz bu kitap bir gerçektir, kendinden öncekileri[1*] tasdik edendir[2*]. Şüphesiz Allah, kullarının durumundan haberdar olan ve onları görendir. [1*] Maide 5/48’den dolayı ayete bu meal verilmiştir. [2*] Kur’ân, bütün nebilere verilmiş kitapları hem tasdik eder hem de içeriklerini korur. Onlara yapılan ekleme ve çıkarmalar, ancak Kur’an ile tespit edilebilir Bakara 2/41, 89, 91, 97, Al-i İmran 3/3, Nisa 4/47, Mâide 5/48, En’am 6/92, Yunus 10/37, Yusuf 12/111, Ahkaf 46/12, 30. ثُمَّ اَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذ۪ينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَاۚ فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌۚ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُۜ Sonra, kullarımızdan seçtiğimiz kimseleri, Kitaba mirasçı kıldık[*]. Onlardan kimi kendine karşı yanlış yapar, kimi orta halli davranır. Kimi de Allah’ın onayıyla hayırlı işlerde en önde olur ki bu, büyük bir lütuftur. [*] A’raf 7/169, Mü’min 40/53, Şura 42/14. جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۚ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ Onlar Adn cennetlerine[1*] gireceklerdir. Onlara altın bileklikler ve inciler takılacak, oradaki elbiseleri ipekten olacaktır[2*]. [1*] Ahiretteki Cennet, “Adn cennetleri” olarak nitelenir Meryem 19/60-63. Bir diğer niteleme biçimi de “Firdevs”tir Kehf 18/107-108, Müminun 23/1-11. Bunlar, Cennet’in ortak özelliklerini ifade eden nitelemelerdir. [2*] Kehf 18/31, Hac 22/23, İnsan 76/21. وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ اِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ Orada şöyle diyeceklerdir “Her şeyi mükemmel yapmak[1*], bizden her türlü üzüntüyü gideren Allah’a özgüdür[2*]. Rabbimiz Sahibimiz gerçekten çokça bağışlayan, üzerine düşeni eksiksiz yapandır[3*]." [1*] Hamd, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Her şeyi mükemmel yapmak Allah’a özgüdür.” demek, en üstün övgüdür. Övgünün bir diğer çeşidi olan “şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için güzel’ yerine mükemmel’ kelimesini kullandık. [2*] Fussilet 41/30, Zuhruf 43/68. [3*] A’raf 7/43, Zümer 39/73-74. اَلَّذ۪ٓي اَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِه۪ۚ لَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا لُغُوبٌ O bizi, kalınacak bu yere, kendi lütfuyla yerleştirendir. Burada hiçbir yorgunluk çekmeyeceğiz, burada halsizlik de hissetmeyeceğiz[*].” [*] Hicr 15/48, Yasin 36/55-58. وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَۚ لَا يُقْضٰى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي كُلَّ كَفُورٍۚ Ayetleri görmezlikte direnenler /kafirlik edenler için cehennem ateşi vardır[1*]. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler[2*]; kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez[3*]. Kafirlik edip duran herkesi işte böyle cezalandırırız[4*]. [1*] Bakara 2/39, Maide 5/10, 86, Hac 22/57, Ankebut 29/23, Casiye 45/11, Teğabun 64/10, Beled 90/19-20. [2*] İbrahim 14/17, Taha 20/74, A’la 87/12-13. [3*] Bakara 2/86, 161-162, Al-i İmran 3/86-87, Nahl 16/85, [4*] Sebe 34/17. وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ ف۪يهَاۚ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَٓاءَكُمُ النَّذ۪يرُۜ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ۟ Orada şöyle feryat ederler "Rabbimiz! Bizi çıkar da iyi işler yapalım; daha önce yaptıklarımızdan başka işler!" Onlara şöyle deriz “Size, doğru bilgisini kullanacak birinin onu kullanabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı da geldi, değil mi? Öyleyse tadın azabı! Bu yanlışı yapanların bir yardımcısı olmaz[*]!" [*] Bakara 2/167, Maide 5/36-37, Hac 22/22, Mu’minun 23/107-108, Secde 32/20, Zümer 39/58-59, Casiye 45/34-35. اِنَّ اللّٰهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ Allah, göklerin ve yerin gaybını /gizlisini saklısını bilendir[*]. O, sinelerde olanı da çok iyi bilir. [*] Nahl 16/77, Hud 11/123, Hucurat 49/18. هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِۜ فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۜ وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ اِلَّا مَقْتًاۚ وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ اِلَّا خَسَارًا Sizleri yeryüzünde halifeler /öncekilerin yerine geçen kimseler yapan odur[1*]. Kim kâfirlik ederse /ayetleri görmezlikte direnirse onun kâfirliği kendi aleyhine olur[2*]. Kâfirlerin kâfirliği, Rableri katında yalnızca kendilerine karşı nefreti artırır. Kâfirlerin kâfirliği, sadece kendilerinin zararını artırır[3*]. [1*] En’am 6/165, Yunus 10/14, [2*] Kehf 18/29, Rum 30/44, Zümer 39/7. [3*] İsra 17/41, 82. قُلْ اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۚ اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلٰى بَيِّنَتٍ مِنْهُۚ بَلْ اِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا اِلَّا غُرُورًا De ki "Allah’a ortak sayıp ondan önce yardıma çağırdıklarınız hakkında hiç düşündünüz mü? Gösterin bana onlar yeryüzünde neyi yaratmışlar! Ya da göklerde bir ortaklıkları mı var[1*]? Yoksa onlara bir kitap verdik de onlar o kitaptan bir delile mi dayanıyorlar[2*]? Hayır! Bu yanlışı yapanlar birbirlerine, sadece aldatmak için vaatte bulunurlar. [1*] A’raf 7/191, Ra’d 13/16, Nahl 16/20, 73, Hac 22/73, Furkan 25/3, Sebe 34/22, Fatır 35/13, Yasin 36/74-75, Ahkaf 46/4. [2*] Zuhruf 43/21. اِنَّ اللّٰهَ يُمْسِكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ اَنْ تَزُولَاۚ وَلَئِنْ زَالَتَٓا اِنْ اَمْسَكَهُمَا مِنْ اَحَدٍ مِنْ بَعْدِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يمًا غَفُورًا Yerlerinden oynamasınlar diye gökleri ve yeri Allah tutar[*]. Yerlerinden oynayacak olsalar, ondan sonra onları hiç kimse tutamaz. O pek yumuşak davranan, çokça bağışlayandır. [*] Ra’d 13/2, Hac 22/65, Lokman 31/10. وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَهُمْ نَذ۪يرٌ لَيَكُونُنَّ اَهْدٰى مِنْ اِحْدَى الْاُمَمِۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ نَذ۪يرٌ مَا زَادَهُمْ اِلَّا نُفُورًاۙ Kendilerine bir uyarıcı gelirse bütün toplumlardan daha doğru bir yola girecekleri konusunda var güçleriyle Allah’a yemin ettiler[1*]. Ne zaman ki onlara bir uyarıcı geldi, bu onların sadece uzaklaşmalarını artırdı[2*]. [1*] En’am 6/109. [2*] İsra 17/41. اِسْتِكْبَارًا فِي الْاَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِۜ وَلَا يَح۪يقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ اِلَّا بِاَهْلِه۪ۜ فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا سُنَّتَ الْاَوَّل۪ينَۚ فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَبْد۪يلًاۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَحْو۪يلًا Yeryüzünde büyüklük tasladılar ve kötü planlar kurdular. Oysa kötü plan, sadece sahibinin başını yakar[1*]. Onlar, öncekilere uygulanan sünnetten /kurallardan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın sünnetinin[2*] yerine geçecek bir şey bulamazsın. Allah'ın sünnetinde bir değişme[3*] de bulamazsın. [1*] Fatır 35/10. [2*] Sünnetin anlamı izlenen yol, yöntem ve kuraldır Lisanu’l-Arab. “Allah’ın sünneti /sünnetullah” ise Allah’ın indirdiği kitaplarda belirlediği kurallardan oluşan doğru yolu yani sırat-ı müstakimi ifade eder. Allah; başta nebiler olmak üzere herkesin, o kurallara uymasını ister Nisa 4/26, Ahzab 33/38. Allah’ın sünnetine uyanlar kazanırlar, uymayanlar ise hem dünyada hem de ahirette kaybederler Al-i İmran 3/137, Enfal 8/38, Hicr 15/10-15, İsra 17/76-77, Kehf 18/55, Ahzab 33/60-62, Fatır 35/43, Mümin 40/84-85, Fetih 48/22-23. [3*] “Sünnetullah” kavramına “tabiat kanunları” diye yanlış bir anlam verilerek mucizelerin olamayacağı iddia edilmektedir. Mucize; Allah’ın, nebilerine, elçilik belgesi olarak verdiği şeylerdir. Muhammed aleyhisselam dışındaki bazı nebilerin, kitaplarından başka kendi toplumlarına gösterdikleri ve Allah’ın elçisi olduklarını ispat eden mucizeler de vardır. Salih’in as devesi A’raf 7/73, Hud 11/64, Şuara 26/155, Musa’nın as dokuz mucizesi İsra 17/101, Neml 27/12, İsa’nın as beşikteyken konuşması, körleri ve alaca hastalarını iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi Al-i İmran 3/49, Maide 5/110 bu tür mucizelerdir. Nebiler dahil hiçbir insan kendi başına mucize gösteremez Ra’d 13/38. Mesela, insanlar bir araya gelseler Kur’an’ın bir suresinin bile dengini oluşturamazlar Bakara 2/23-24. Muhammed aleyhisselam son elçi olduğu için, onun mucizesi olan Kur’an kıyamete kadar varlığını devam ettirecektir Ankebut 29/51 ve dipnotu. اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَكَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ عَل۪يمًا قَد۪يرًا Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Üstelik öncekiler bunlardan çok daha güçlüydüler[1*]. Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz[2*]. O, her şeyi bilen ve ölçüyü koyandır. [1*] Yusuf 12/109, Rum 30/9, Mü’min 40/21, 82, Muhammed 47/10. [2*] Tevbe 9/2-3, Ankebut 29/22, Şura 42/31. وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلٰى ظَهْرِهَا مِنْ دَٓابَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِعِبَادِه۪ بَص۪يرًا Allah insanlara, yaptıklarının cezasını hemen verseydi yeryüzünde tek bir canlı bırakmazdı. Ama onları, belirlenmiş bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Şüphesiz Allah, kullarını görmektedir[*]. [*] İbrahim 14/42, Nahl 16/61, Kehf 18/58.
Fâtır Süresi 22. Ayet Tefsiri وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ ﴿١٩﴾ وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُۙ ﴿٢٠﴾ وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُۚ ﴿٢١﴾ وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ ﴿٢٢﴾ 19 Ne kör ile gören bir olur, 20 Ne karanlıklar ile aydınlık, 21 Ne de gölge ile sıcak. 22 Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dileğine gerçeği işittirir. Sen ise onu kabirlerde olanlara işittiremezsin. TEFSİR Bu karşılaştırmalı misaller mü’min ile kâfirin hâlini izah eder. Âyetlerde yer alan “gören” kelimesi mümini, “kör” kelimesi kâfiri, “aydınlık” imanı, “karanlıklar” küfrü, “gölge” rahatlığı ve huzuru, “sıcak” sıkıntıyı ve yakıcı ateşi, “diriler” müminleri, “ölüler” kâfirleri anlatmak için kullanılmıştır. Buna göre › Allah Teâlâ’nın, Peygamberi vasıtasıyla gönderdiği dinin gerçekliğini göremeyenle, onun gerçek olduğunu görüp Hz. Muhammed tasdik ederek ona ittibâ eden bir değildir. Yine basîret gözü kapalı olduğu için kâinattaki tüm varlığın hangi hakikate işaret ettiğini göremeyenle, basîret sahibi olduğu için her zerrede Allah’ın birliğini ve insanın Allah indindeki kıymet ve mesuliyetini idrak edenler eşit değildir. › Küfrün karanlıkları ile imanın nuru bir değildir. Birinciler cehalet, zan, vehim ve karanlıklar içinde olup Peygamber getirdiği aydınlıktan bilerek kaçmaktadırlar. İkinciler ise, açık olan basîret gözleriyle Allah Resûlü’nün getirdiği aydınlığı hemen görürler. İnkâr, şirk ve isyân yolunun felakete, Kur’an ve sünnet yolunun ise hayır ve felâha götürdüğünü anlarlar. › Cennetin güzel gölgeleri ile cehennemin kavurucu sıcaklığı da bir değildir. Bu iki grup insan aynı yolun takipçileri olmadığı için bunların âhirette karşılaşacakları sonuçlar da farklı olacaktır. Mutlaka kötülüğe ceza, iyiliğe mükâfat verilecektir. Bir grup kavurucu cehennem ateşinde yanarken, diğer grup Allah’ın rahmetinin gölgesinde serinleyecektir. Âyet-i kerîmede buyrulur “Cennetin yiyecekleri de, gölgesi de devamlıdır.” Rad 13/35 › Kalpleri Allah ve Rasûlü’ne iman ve Kur’an mârifetiyle diri olanlar ile küfrün galebesi sebebiyle kalpleri ölü olanlar; Allah’ın hiçbir emir ve nehyini tanımayanlar da bir değildir. Mümin sahip olduğu duygu, idrak, anlayış ve şuur sebebiyle iyilik ve kötülüğü ayıracak derecede hassastır. Kalbi ve ruhu diridir. Kâfirler ise tam aksine inatçılığa gömülüp karanlıklar içinde kalmış bir körden daha beter hale geldikleri için kendisinde hiçbir duygudan eser kalmamış ölüye benzerler. Bu gerçekler ışığında peygamberlerin vazifelerinin ne olduğunu bildirmek üzere şöyle Ömer Çelik Tefsiri
fatır suresi 22 ayet anlamı